Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, çözüm sürecinin kritik bir noktada ve dikkat edilmesi gereken hususların olduğunu belirterek, "Sürecin, o güzel iklimin oluşması noktasına gelmesi hedeftir. Çok dikkatli yürütülen bu sürece hiç kimsenin zarar vermeyecek şekilde duruş sağlaması, zarar vermeyecek bir dil kullanması çok önem arz ediyor" dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar`ın Ankara`nın Gündemi programına konuk oldu. İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol ve Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek`in sorularını yanıtlayan Çelik, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çözüm sürecine ilişkin konuşan Bakan Çelik, bölge halkının uzun yıllar terör belasıyla karşı karşıya kaldığını kaydederek, "Bu sürece en çok katkıyı sağlayacak olan da bölge halkıdır. Nitekim bizim izlenimimize göre vatandaş, çok samimi bir şekilde `bitsin artık` diyor. Ayrıca PKK, bu süreç içerisinde terör eylemleriyle, öldürmeyle Türkiye`den tek bir çakıl taşını dahi koparamayacağını net bir şekilde gördü. Aksine Türkiye`deki değişim, vatandaşa bakış, adaletsizliklerin giderilmesi, haklar konusundaki atılan adımlardan dolayı git gide alanının daralacağını gördü. Devlet de yalnız güvenlikçi yaklaşımlarla bu sorunun çözülemeyeceğini gördü. Herkes yaşanan olaylardan sonra bir çıkış yolu noktasına gelmiş bulunmaktadır. Pozitif bir atmosfer var" dedi.
"SÜRECE ZARAR VERMEYECEK BİR DİL KULLANMAK ÖNEM ARZ EDİYOR"
Çelik, sürecin kritik bir noktada olduğunu belirterek, süreçle ilgili dikkat edilmesi gereken hususların olduğunu vurguladı. Bakan Çelik, "Sayın Başbakanımız da bunu net bir şekilde ifade ediyor. Yani herkesin konuşması bence de gerekmiyor. Varmamız gereken hedef belli; terörün ve teröristin ülkeyi terk etmesi, huzur ve kardeşliğin yeniden gelmesidir. Bu atmosfer oluşunca teröre bulaşmamış, suç işlememiş olan insanların evlerine dönmesi şeklinde gerçekleşecekse ve bu kişilerin topluma kazandırılmasıyla ilgili Türkiye`nin altyapısı, imkanları istihdam, sağlık ve diğer alanlarda hiçbir sorun yaşatmayacak şekildedir. Sürecin, o güzel iklimin oluşması noktasına gelmesi hedeftir. Çok dikkatli yürütülen bu sürece hiç kimsenin zarar vermeyecek şekilde duruş sağlaması, zarar vermeyecek bir dil kullanması çok önem arz ediyor" diye konuştu.
"YATIRIMLARLA TERSİNE GÖÇ OLACAK"
Yatırımdan yeteri kadar pay alamayan illeri yatırımla buluşturmak için bölgesel teşvik sisteminin uygulamaya konulduğunu hatırlatan Bakan Çelik, bu konuda başarı elde edildiğini kaydetti. Şimdi ise 6 bölgeden oluşan yatırım uygulamasına geçildiğini ifade eden Çelik, "6. bölgede 15 il var ki bunların önemli bölümü `terör` diye ifade edilen o bölgedeki illerimiz. Bu uygulamayla birlikte önemli teşvikler verildi. Terör ortadan kalkınca yatırım için her türlü imkanın olduğu bir Doğu ve Güneydoğu coğrafyası var. Yaygın bir yatırım ortamı bu olumlu iklimle birlikte gelecek ve bu tersine göçü gündeme getirecek. İnsanlar doğdukları yerlerde doyacaklar" dedi.
"ORTAK BİR DİL, SÜRECE ÇOK OLUMLU YANKI YAPACAK"
Bakan Çelik, doğuda ve batıda bu süreçle ilgili tabanda anlayış bütünlüğünün sağlanması için "Akil Adamlar" konusunun gündeme geldiğine dikkat çekerek, "Doğudaki beklentilerle, batıdaki beklentiler arasında farklılıklar olabilir. Çok farklı bakış açılarında olan, farklı değerlendirmeler yapan, farklı dünya görüşlerindeki insanların bu sürecin çözüme kavuşturulmasıyla ilgili ortak bir dil kullanmaları Muğla`da da Urfa`da da, İzmir`de de Diyarbakır`da da çok olumlu yankı yapacak. Hangi eksende olursa olsun bu akil insanların illerdeki temasları ve bu temasların ortak bir dile dönüşmesi son derece önemlidir" şeklinde konuştu.
"ÇÖZÜMDEN YANAYSANIZ, DİLİNİZE HAKİM OLMAK DURUMUNDASINIZ"
BDP Milletvekillerinin İmralı ile görüşmesinin ardından yaptıkları basın toplantısında kullandıkları dili eleştiren Çelik, "Bu dil, çözüm dili değildir. `Oradan gelip talimat aldık, bu talimatları da kamuoyuna duyuruyoruz` gibi bir yaklaşım doğru değildir. Bu aslında taraf oluşturma ve karşı tarafı tahrik etme gibi bir sonucu da beraberinde doğuruyor. Çözümden yanaysanız dilinize hakim olmak durumundasınız. Bu BDP için son derece önemli bir noktadır, eğer samimi olarak çözümden yanaysalar. Böyle önemli bir noktaya gelinmişken herkesin sorumlu davranması gerekiyor. Çözüm isteyenler tahrihkar olmamalı" ifadelerini kullandı.
"NASIL GİRDİLERSE ÖYLE ÇIKARLAR"
Bakan Çelik, çözüm sürecinde PKK`nın silah bırakma ve çekilme kararının nasıl uygulanacağına ilişkin, şunları kaydetti:
"30 yıldır terör olaylarını yaşıyoruz. Yazılmadık, söylenmedik bir şey kalmadı. Çözüm için çok dikkatli gitmemiz, önümüze bir engel koymamız gerekiyor. Yanlışın kesinlikle hükümet ve kamuoyu tarafından gelmeyeceği, çok daha hassas davranması gereken kesimlerin de hassas davrandığı zaman hiçbir sorun yaşanmadan bu sürecin beklenildiği gibi çözüme kavuşturulacağı inancı hakim. Bunu yaygınlaştırmamız gerekiyor. `Kim nasıl çıkar, kim ne yapar?` bunları tartışmayalım. Nasıl girdilerse öyle çıkarlar."
"AKİL ADAMLAR MAKUL İNSANLARDAN OLUŞACAK"
Bakan Çelik, akil adamların makul insanlar olacağına inandığını ve bu makul insanların Türkiye`deki terör sorununun makul bir şekilde çözümüne katkı sağlayacağını kaydederken, "Yani buna ihtiyaç yok mu?" diye sordu. Yetkilendirmenin söz konusu olmadığını belirten Çelik, "Her bölgedeki farklı görüşteki insanlarla buluşup hepsinin aynı enstrümanı, aynı dili kullandıklarını, çözüm süreciyle ilgili birlikteliğini görmek o insanlara çok büyük heyecan verecektir. Akil adamların bu büyük soruna yaklaşımları makul olacak. Biz, her kesimden makul yaklaşım istiyorum. Bunu `akil adamlar` sağlayacak" şeklinde konuştu.
657 SAYILI KANUN
Bakan Çelik, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu`nda bir değişiklik düşündüklerini belirterek, "657`yi kaldırıp rafa koyan değil, 657 ile ilgili bir düzenleme, çalışma içerisindeyiz. Taslak çalışmalarımız var. Geneli itibariyle Bakanlar Kurulu`nda bir sunum halinde takdim ettim ve sayın Başbakanımız, `Sosyal taraflarla bu konuları görüşün` talimatını verdi. Çünkü sayın Başbakanımız taraflarla mutabakatın sağlanmasına çok önem veriyor. Biz de bugün kamu görevlileri konfederasyonları ile toplantımız var. 657 sayılı kanunla ilgili değişiklikleri maddeler halinde görüşeceğiz" ifadelerini kullandı.
MEMURA ROTASYON
Çelik, memurların 3 yılda bir rotasyona tabi tutulacakları ile ilgili ise, "Buradaki rotasyon kelimesinden ziyade kamuda ihtiyaç duyulan personelin dengeli dağılımı esas alınmaktadır. Terör nedeniyle ülkenin belli bölgeleri `mahrum bölgeleri`, `sürgün bölgeleri` gibi yıllarca uygulanmış. Bizim dönemimizde bunu uygulamama gayreti içerisinde olduk ama yine de sistemden kaynaklanan sorunları biz de yaşadık. Kamu personeli ihtiyacı var mı? Her yerde ihtiyaç var. Bu personel gitmeli mi? Gitmeli. Gidiyor mu? Gidiyor. Ama giderken sorunlu gitmemeli, mutlu gitmeli, niçin gittiğini, ne kadar süreliğine gittiğini bilmeli, ne zaman dönebileceğinin planını yapmalı. Ama siz diyorsunuz ki; `çakılı kadro olarak, sözleşmeli olarak atadım.` Ne olacak peki? Evleniyor, eşi başka bir yerde. Neticede birçok sorunlar yumağı oluşuyor. Personel dağılımı maden dengeli dağılacak bu dağılım nasıl yapmamız gerekiyor? Çakılı kadroyla mı, sözleşmeli kadroyla mı, süreli kadroyla mı? Bu sorunları çözmek yani dengeli personel dağılım sorununu çözmek için taraflarla bunu konuşacağız, en makulünde anlaşacağız" diye konuştu.
EMEKLİLİKTE YAŞA TAKILANLAR
Bütün konuların çok hassas olduğunu ve sağlık sorunu yaşadığı bir gün `emeklilikte yaşa takılanlar` isimli bir grup oluşturanlarla bakanlıkta bir araya geldiğini dile getiren Çelik, "Bu, o vatandaşlarımıza değer verdiğimiz, bütün vatandaşlarımıza değer verdiğimiz anlamına gelir. Kendileriyle bu konuyu konuştum" dedi.
1999 yılında o günün üçlü koalisyonunun yaptığı düzenlemeyle "2000 yılından sonra işe başlayanlar 60 yaşında emekli olacak, 2000 yılından önce işe başlayanlar ise kademeli emekli olacak" denildiğini hatırlatan Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"Dolayısıyla 1999 yılında 10 yıl çalışıp, `10 yıl sonra ben emekli olacağım` beklentisinde olan vatandaşa diyelim ki 4 yıllık ilave bir süre geldi. Vatandaşlarımız, `bizim prim ve gün sayımız doldu` diyor. Ama 1999 yılındaki düzenlemeden dolayı yaşa takılıyor. Vatandaşımız, `Biz oyun oynarken kural değişti, bizim ne günahımız var` diyor. Tabi ki bakıldığında haklı, kamu düzenleme yapabilir mi? Yapabilir. Ama biz yaptığımız birçok düzenlemeyi yeniden işe başlayacak gelecek nesillere dönük düzenlemeler yaptık. O dönemde üçlü koalisyon tarafından duvara toslatıldıkları için, ülkeyi duvara toslattığı için, iflasın eşiğine getirdikleri için, bu tür vatandaşla diyalog kurmayıp tepeden inme kararları, kuralları, kanunları oluşturarak şimdi karşımıza sorun olarak çıkarmış bulunmaktadırlar. Yani sorun üreten bir iktidar anlayışını devraldık. O sorunları çözmek için 10 yıldır uğraşıyoruz. Şimdi kardeşlerimizle görüşüyoruz. Ne yapılabilir, dünyadaki örnekleri nedir? Fakat bir taraftan da bizim aktöryel dengemizi bozacak işin içerisinde olamayız ki. Şu anda dünyada Avrupa`da yaşanan sorunlar, iflasın eşiğine gelmiş ülkelerin ana sorunun başında sosyal güvenlik sistemleri, sosyal harcamaları gelmektedir. Dolayısıyla biz burada keyfi, politik, seçim geliyor gibi bir yaklaşım içerisinde olamayız. Ama bir haksızlık var mı? Var. Kısmi emeklilik çerçevesinde değerlendirilebilir veya uzatılan süre dikkate alınarak maaş bağlanırken ona göre maaş bağlanılabilir. Tüm bu hesapları dikkate alarak, geleceğe dönük projeksiyonlar yaparak sistemi tahrip etmeden bir çözüm arayışı içerisindeyiz."