Ömer Çapan


DÜN 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ İMİŞ. DUYDUNUZ MU?

8 Mart’ta eli öpülesi kadınlar konuşulmalı. Az yiyen çok yediren, bahçıvan misali şefkatle ve merhametle çiçek yetiştirir gibi evlat yetiştiren, sevgisi ile yürekleri ısıtan, evlatlarının teskere alacakları ve evlendirecekleri günü hasretle beklerken, kınalı koç misali yiğitlerini elbiseleri ile vatan toprağına gömen, acısını yüreğine gömüp “vatan sağolsun” diyerek dosta güven, düşmana korku salan sabır ve metanet timsali şehit analarının, Mehmetçik analarının konuşulduğu gün olmalı değil miydi 8 Mart..?


         Bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü daha bir kadın azınlık tarafından çoğunluğun sesi duyulmadan ve kulak verilmeden geçti. Azınlık diyorum çünkü bu kutlamada kadınların tamamı yoktu. Dünyanın çoğu yerindeki kadınların savaşın ortasında bundan haberi bile yoktu. Tam da olması gereken, yardıma muhtaç,  dramatik hayatlar yaşayan, konuşulması gereken kadınlar yoktu. 8 Mart’ta sadece kendilerini düşünen bencil kadınlar yine kulaklarını tıkadılar onların kulakları patlatırcasına yükselen çığlıklarına.  Hem zaten kutlayanların çoğu da niçin kutladıklarını bilmiyorlardı. Batı’dan gelmişti işte bu kutlama yapmak için yeterli sebep olarak görüldü.

Peki Dünya emekçi kadınlar günü” ne zaman ve niçin ortaya çııktı biliyor musunuz.? 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin Newyork kentinde günde 16 saat çalıştırılan ve eksik ücret alan 40.000 (kırk bin) dokuma işçisi daha iyi şartlarda çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve arkasından da, çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucu 129 kadın işçi yanarak can verdi. Bunun üzerine yıllar sonra 1910 yılında “Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı”nda Almanya’da Sosyal Demokrat Parti’li Clara Zetkin isimli kadın bir parlamenter’in teklifi ile Tekstil fabrikası’nda yanarak ölen kadınların anısına 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasına karar verildi. Batı dünyası, 8 Mart’ı dünya Kadınlar Günü olarak ilan etmekle kadınlara karşı işlediği zulümleri, adaletsizlikleri ve cinayetleri unutturmayı ve bir nebze de olsa eğer varsa ve hala kalmışsa vicdanını rahatlatmaya çalışıyor. Ve maalesef kadınların çoğu da 8 Mart’ı batı’nın kendilerine verdiği bir lütuf olarak görüyor ve asıl amacını bilmeden öyle düşünüyor. Batı dünyasının kadınlara ve insanlığa karşı işlediği cinayetleri düşününce bütün bunlar bir gün ile unutulacak, ayak oyunlarıyla silinecek cinsten değildir asla. Batı dünyasında daha düne kadar kadının bırakın söz hakkını yaşama hakkı bile çok rahat elinden alınabiliyordu. Yakın tarihe kadar kadınlar batıda insan olarak bile görülmüyordu. Bir Fransız atasözünde kadından şöyle bahsediliyor: “Kadın örümcektir…” “Kadının vücudunun üstündeki baş, şeytanın başıdır” denilerek hem bütün kötülüklerin kaynağı hem de şeytana benzetilerek aşağılanmıştı.  Hem batı bugün bile kadınlara yönelik adil ve insancıl davranmıyor. Kadınların yaratılıştan gelen fiziki özellik ve mizaçlarını önemsemeden bazen fabrikalarda, otel, restoran ve şantiye köşelerinde veya en zor işlerde istihdam etmekte, çoğu zaman da bir ticaret malıymış gibi reklam panoları ve afişlerde kadınların vücutlarını teşhir etmekte ve böylece kadını aşağılarcasına bakışları kadının vücuduna, çıplaklığına yönelterek, kadının sadece bir cinsel tatmin aracı olarak arzu edilmesine sebep olmaktadır. Onurlu hiç bir kadın böyle bir aşağılanmayı asla kabul edemez. Ancak işin garibi; kadının kişiliğini, asaletini ve yaratılıştan gelen fıtri duygularını, becerilerini, ahlakını ve karakterini, insanlığın anası olmak gibi, her türlü başarının arkasında olmak ve medeniyete insan yetiştirme gibi esaslı rolünü ikinci plana iterek, çoğu zaman sadece cinselliğini öne çıkaran kadının sömürgecilere kendisini bu şekilde kullandırtması ve onlardan hesap sormaması anlaşılabilecek bir şey olmasa gerektir.

       Hem Batı dünyası değil miydi kadınları asırlarca şeytan olarak gören, köle olarak çarşı pazarda satan, sanayi devriminden sonra da fabrikalarda günde 16 saat boyunca çok ağır şartlarda çalıştıran ve adil ücret vermeyerek emeklerini sömüren… Hem batı’nın kadına yönelik yaklaşımı da yanlış ve çok adice. Kadına evde anne babasına, eşine ve çocuklarına hizmet edince köle, dışarda soğuk duvarlar arasında, cafelerde, barlarda veya bürolarda karakteri olmayan ve kadına faydacı zihniyetle yaklaşan ancak sırf parası olduğu için saygıya layık gören kişilere hizmet etmesini özgürlük olarak tanımlayarak, toplumda böyle bir algı oluşturmaya çalışması direk kadının onuruna ve saygınlığına yapılmış bir saldırıdır.

          8 Mart, İşte tam da yukarıda saydıklarımdan dolayı Dünya kadınları için Batı’nın ve Avrupa’nın kadınlara karşı yaptığı haksızlıkların, zulümlerin, sömürünün ve kadınlara karşı işlediği cinayetlerin konuşulduğu bir gün olmalı. Dünya kadınlarının sorunları ve sorumlulukları masaya yatırılmalı hep birlikte acil çözüm yolları aranmalıdır. Çağdaş emperyalistlerin, kuzu postuna bürünmüş kurtların, kadına ve kadınlara karşı, kadınların yuvalarının dağılmasına, kapitalizmin acımasız üretim çarklarının arasında ezilmelerine yol açan her türlü tüketim malzemelerinin pazarlanması için reklam aracı olarak kullanılan, eski ile yeni, doğu ile batı, doğal ile yapay, iman ile küfür arasında, inanç ile ateizm arasında savrulan kadına günümüzde dayatılan rolün irdelenip sorgulandığı ve bu dayatmaya karşılık ne gibi tedbirler alınması gerektiğinin konuşulduğu gün olmalı 8 Mart…

          Daha da önemlisi 8 Mart, Filistin’li anaların, Iraklı genç kızların, gelinlerin, Suriye’li dul kalan kadınların, yetim ve öksüz kalan kızların, Hindistan’da, Arakan’da ırzlarına geçilen, önce alçakça  kirletilen sonra da vahşice katledilen, cesetleri ortada bırakılan kadınların ve kızların konuşulduğu gün olmalı değil miydi?

 ABD ve Batı’nın getirdiği ‘Demokrasi’ ile tanışan, defalarca aşağılık batılı namus yoksunu askerlerin tecavüzüne uğrayan ve onurlarına düşkünlüklerinden dolayı işgalci emperyalistlerin çocuklarını doğurmaktansa ölmeyi tercih eden Irak’lı kadınların konuşulduğu gün olmalı değil miydi 8 Mart…

      Suriye’de, Afganistan’da, Halep’te, İdlib’de ve daha dünyanın bir çok yerinde tepesine varil bombaları bırakılan, oluşan yıkımın altında en sevdiklerinden yavrularından, kardeşlerinden veya anne babasından birilerinin cesetlerini acılarını yüreğine gömerek oradan ayrılmak zorunda kalan ve hayatta kalabilen yakınlarıyla hayata tutunabilmek için yola çıkan, biraz şanslı ise kışın soğuğunda içinde en az 40 kişinin yaşadığı bir çadıra sığınan, su olmadığı için bazen aylarca en asli ihtiyacı olan banyo bile yapamayan, üzerine giyecek bir hırka, ayağını örtecek bir çorap bulamayan kadınların dramının konuşulduğu gün olmalı değil miydi 8 Mart…?  

Şayet bir yol bulabilirse daha rahat yaşayabilme ümidiyle sözüm ona kendisini dünyaya merhametli, yardımsever ve medeni olarak tanıtan Avrupa’nın kapısına sığınan, ancak yüzlerine tüm kapılar kapatılan, Üzerine sınırda tazyikli su ve gaz sıkılan, askerler  tarafından joplanan, yaralanan öldürmek için bedenine mermi sıkılan kadınların konuşulduğu gün olmalı değil miydi 8 Mart..?

      8 Mart’ta eli öpülesi kadınlar konuşulmalı. Az yiyen çok yediren, bahçıvan misali şefkatle ve merhametle çiçek yetiştirir gibi evlat yetiştiren, sevgisi ile yürekleri ısıtan, evlatlarının teskere alacakları ve evlendirecekleri günü hasretle bekleyen, kınalı koç misali yiğitlerini elbiseleri ile vatan toprağına gömen, acısını yüreğine gömüp “vatan sağolsun” diyerek dosta güven, düşmana korku salan  sabır ve metanet timsali şehit analarının, Mehmetçik analarının konuşulduğu gün olmalı değil miydi 8 Mart..?

    Sahi Dünya kadınlar günü’nde konuşuldu mu? Bahseden oldu mu hiç yukarıda saydığım kadınlardan ve onların hikayelerinden? Yoksa konuşuldu da ben mi duymadım..? Yoksa ümmet coğrafyasındaki kadınlardan bahsetmek, onları konuşmak günün anlam ve önemine ters mi düşer.?

   Acaba “Dünya Kadınlar Günü” denince bizim Dünya Hristiyan kadınlar günü” veya “Batı’lı kadınlar günü’ olarak mı anlamamız gerekiyor. Acaba yanlış mı anladık üstümüze almamalı mıydık… Kim bilir…

Acaba müslüman kadınlara, reva görülen bu zulüm ve barbarlık batıda, batılı kadınlara yapılsaydı yine böyle görmezden gelinir miydi?

Benden bu kadar... Selam ve dua ile…